Mutsuzluktan Mutlu Olmak



Bu başlıkla yazıma başlamak istiyorum.

Belki şaşırdınız, belki de bir anlam veremediniz. Evet, ben de yıllar önce böyle düşünüyordum. Böyle bir cümleyi ben de kabul etmiyordum. “Nasıl yani?” “Mutsuzluktan mutlu olmak nasıl bir şey, böyle bir insan olabilir mi?” “Ya mutlusundur ya da mutsuzsundur.” “Yok, öyle değilmiş…”

Büyüklerin dediği gibi: “Yaşa ki neler göresin.”

Evet. On beş yıl önce bende sizin gibi düşünüyordum. Mutsuzluktan mutlu olan, sürekli dertlenen, küçük sorunları başarıyla negatife çeviren, yetenekli bir kayınvalidem olana kadar.

Aman Allah’ım, nasıl bir çaresizlik? Ne yapabilirim, nasıl idare edebilirim kendimi nasıl olurda kaptırmadan halledebilirim. Toparlanmam lazım, bu durumu hazmetmem lazım. (Genelde yaptığım bir durumdur. Kendime bir hazım süresi tanırım. Bu sürede konuları, yaşanan olayları tahlil ederim. Tabiri caizse onu nefsimde öğütür, hazmederim. Harekete geçer, aldığım kararları yürürlüğe koyar, gelişimi izlerim.) Evet, bu yöntemle bu konuyu dayanılabilir hale getirmem lazım.

Eşimle konuştum ve birlikte bir karar aldık: “Kayınvalidemin bu haline bir deneme süresi verelim, bu sürede onun rahatsız olduğu bütün sorunları elimizden geldiğince bir bir ortadan kaldıralım. Bakalım neler olacak.” Ve start düğmesine bastık.

İlk iş zamanın büyük bölümünü onun deyimiyle “Yanarım yanarım, mukadderatına yanarım. Şu buzdolabından neler çektim de hiç kimsenin umursadığı yok. Zaten bu kapıya geldim geleli bir gün görmedim ne gördüysem anam evinde gördüm ben. Bu kapıya "peki" demekle sığdım.” diye başlayan alışıla gelmiş tekerlemeyle geçirdiği, her yaşadığı sıkıntıda klasikler arasına girmiş bu sözlere artık bir son veriyoruz heyecanı var eşimle bende. Ne yapıyoruz? Buzdolabından başlıyoruz.

Hemen kendimizi ayarlayıp bir buzdolabı satın aldık. Ben her ne kadarda karakterini özümsemiş olsam da, oğlu tabii ki daha iyi tanır annesini. Bu düşüncelerle “Ya hatun. Böyle bir karar aldık; ama bak gör çözüm olmayacak." dese de zil çaldı. Adamlar buzdolabını getirip kurdular. Onlar mutfakta uğraşırken; kayınvalidem ayakta, ben izlemede, eşim ise annesine gülümseyerek:

“Yıllardır istediğin buzdolabını aldık. Seni mutlu etmek istedik. Nasıl mutlu oldun mu anacığım?”diye sordu.

Bu durumu izlemede olan ben... Onun gülen gözlerle, güzel sözcükler söyleyeceğini zanneden sağduyum... “Sen daha çoooooook bekle o gün hiçbir zaman gelmeyecek. Çünkü o mutsuzluktan mutlu olan bir karakter.”diyen sol duyum. Bu düşünce karmaşasını yaşarken kayınvalidemin ekşimiş yüz ifadesini fark ettim. Dudaklarından şu veciz sözler döküldü (onun deyimiyle): “Aman edem neymiş kine bu? Ne gereğe var, sağ olun, sağ olun, benim buzdolabım vardı. Hiç almayaydınız keşke.” Şok şok şok.

Tabi annesini çok iyi tanıyan eşim: “Anacığım çok haklısın. Özür dileriz. Söylenip dertlenerek mutlu olduğun bu sorundan, seni kurtarıp sana dertlenip söylenecek bir sorun bırakmadığımız için kusura bakma.”dedi.

Evet; sonunda ben de mutsuzluktan mutlu olan insanlar olduğuna emin oldum. Onları incitmeden nasıl idare edebileceğimi zaman içinde öğrendim. Zor oldu belki, sancılı oldu; ama başarmış olmanın huzurunu ve refahını on beş yıl sonra yaşıyorum. Yaşadıklarımızı kayınvalidemle hep beraber anlatıp gülebileceğimiz anları, zamanlar yaşayabiliyoruz.

Artık süreçteyiz. O kıvama gelebildik. Nasıl mı? Bir sonraki yazımda...

Mutlu zamanlar dileğiyle...


Bunlar da ilginizi Çekebilir

18 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz