Sesini Değil Sözünü Yükselt

Söze "söz" ile başladım. Çünkü kadim bilgilerde, “Daha hiçbir şey var olmamışken, söz vardı’’ denir. Biz de biliyoruz ki her var oluş ‘kün’ hitabı ile var oldu ve söz ile başlayan hayat yine bir ses ile nihayete erecek.

Kaf ile nun arasına sıkışmış kâinat, vakti gelince ‘Sur’un sesiyle aslına rücu edecek. Beşerlikten insanlığa yükseliş yine söz ile... Öyle ki Hz. Âdem’in kalbine bildirilen isimler O’nu meleklere rehber eylerken, yeryüzüne halife kıldı.

Söz ile hayat bulan düşünce ve fikir imha da eder ihya da. Tek nefes ile göğe yükselen ah, felekleri yakar da insanı yakmaz mı? Öyleyse her sözümüzün her sesimizin önemi çok büyük. Zira insanın hayvani yönü gıdalardan, ruhani yönü ise sözlerden beslenir.

"Dervişlik kulaktan olur" sözü boşuna söylenmemiş. Bedenimizi besleyen gıdaların temiz olmasına sağlıklı olmasına bu kadar özen gösterirken gönlümüze, zihnimize tesir eden sözlere neden bu kadar ehemmiyet vermiyoruz?

Devlet-i Aliyye'nin son dönemlerinde İstanbul’da zengin bir zat, evinde konuklarını ağırlar. Bir ara kızının başı döner ve yere yığılıverir. Konuklar arasında bulunan bir şeyh efendi de hasta kız için dua eder, Kur’an-ı Kerîm okur. Dönemin sağlık bakanı da davetliler arasındadır;Fransa’da eğitim görmüş olan bu zat, "Bu dönemde bu tip hurafelere inanılmaması gerektiğini" söyleyerek kızar. “Artık modern ilaçlar, bilimsel yöntemler varken bu saçmalıklar ilerlemelerimizi önlüyor” der.

Şeyh, sağlık bakanı için "Böylesine cahil ve aptal bir adam bırakın bakan olmayı, doktor bile olamaz." diyerek hakaret etmeye başlar. Yüzü kıpkırmızı olan sağlık bakanı sinirden titremeye başlar. Bunun üzerine şeyh nazik bir şekilde "Sözlerinin maksadının hakaret olmadığını, niyetinin basit ve kaba sözlerin, insan bünyesinde bir anda nasıl kötü tesir bıraktığını göstermek olduğunu" söyler.

Kötü sözler bunu yapabiliyorsa, Allah kelamı olan Kur’an-ı Kerîm'in insanın bünyesi üzerinde iyileştirici bir gücü olduğunu inkâr etmek mümkün müdür?

Bir milletin ahlakını o ülkenin sokaklarında terennüm edilen şarkılarından anlayabiliyorsak, kulağından beslenen insanoğlu için aşina olduğu sözler onun hallerini de belirleyecektir. Edepten yoksun çocuklar, en çok çirkin sözlere en erken yaşta maruz kalan çocuklar arasından yetişiyor. Çoğunlukla çirkin sözlere muhatap olan çocuk tıpkı suyun yapısının bozulup kokuşması gibi gönül hanesi kararıyor ve doğruyu yanlışı ayırt edemeyecek halde zihni bulanıyor.

Kimi seslerden huzur bulur ferahlarsınız kimi seslerden de gönlünüz yorulur, yüreğiniz daralır.

Şaire göre ;

Dilde kim sûz ola ney gibi nefesden bilinir,

Hanenin şenliği içindeki sesten bilinir.

Hanelerden yükselen sesler hane halkının neşe ve kederini yansıttığı gibi ahlakını, edebini ve eğitimini de yansıtır. İşte çocuklarımızın etrafa huzur ve neşe dağıtan bir çehreleri olmasını arzu ediyorsak, dahası istikbal vaat eden salih evlatlardan olması için gayret sarf ediyorsak, onlara Hz. Mevlana’nın dediği gibi:

"Sesimizi değil sözümüzü yükseltelim, yaprakları büyüten yağmurlar gibi olalım, yüreğe korku salan gök gürültüsü gibi değil."

Sözün muhtevasını, manasını güzelleştirelim öyle sunalım, vara yoğa öfkelenip olur olmadık sözlerle kirletmeyelim, köreltmeyelim tertemiz zihinleri ve minik yürekleri.

Tek bir sayha (ses) ile yok olan kavim, klakson sesi ile yıkılan asma bir köprü ya da soprano bir kadın sesi ile parçalanan kadeh... Hepsi sesin yıkıcı gücünü anlatıyor bize. Maddeyi kıran bir ses, manaya neler yapar düşündünüz mü? Hele bu ses öfkeyle bağıran bir kadın sesi ise ruhta açacağı yaraları kim bilebilir? İpi kopup etrafa savrulan tespih taneleri gibi kontrolden çıkmış sözlerin tesirini varın siz tasavvur edin.

Oysa güzel söz karşıdakinin kalbine işleyip vicdanı harekete geçirirken, hayırdan mahrum söz de vicdanı köreltip kalpleri katılaştırıyor. Muhtevasız ve gönle hitap etmeyen sözler, hedefine ulaşamadığı gibi sahibine bin bir gam ve keder bırakıyor. Sözle gönle dolan hayaller ve uzayıp giden gölgeleri acaba kaçıncı perdeyi kapatıyor hakikatimize karşı?

Kişinin kelamı ya kemaline ayine ya cahiliyetine. Sözlerimiz ya hikmete giden bir yol, Yunus misali savaşı kesip selamet bahşeden, ya inancı şüpheye teslim edip, cehlin babası misali ebediyeti kaybettiren...

Laf-u güzaf ile nefes tüketenlerden değil ehli irfanın sözünü dinleyip kelam ile bezenenlere ne mutlu!

Selma Aşıkoğlu

 

 


Bunlar da ilginizi Çekebilir

17 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz