"Öf" Dememek Mümkün Değilken...

Bazı anne ve babaların Allah’a her gün “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara ‘öf’ bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle” (İsra Suresi, 23. ayet) ayeti için dua etmesi gerektiğini düşünüyorum. Onca yok sayılmaya, fiziksel ve psikolojik şiddete, eleştiriye ‘öf’ dememek mümkün değilken bir ayetle frenleniveriyor insanın tüm duyguları. İman ne iyi bir yıkayıcı aslında... Çocuklarını ezerek, yok sayarak büyütenleri akıbetleri konusunda Rabbimiz koruyor bu ayetle.

Her gün Allah’ın sözünü ihlal edenlerin, kendi sözünü dinlemediği için çocuklarına şiddet uygulaması kibir değil de nedir Allah aşkına? Allah’ın sözünden daha mı kıymetlidir insanın sözü?

“Sevgimi belli edemem” deyip, tüm kötü duyguları cömertçe sergileyenler çelişkilerinin ne zaman farkına varırlar?

Çocuğa şiddeti ne zaman “Ben de dayak yedim. Kötü mü oldum?” mazeretinden kurtarırız?

Kocasının toplum içindeki en ufak sözünden onuru kırılan kadın, nasıl olur da yavrusunun onurunu düşünemez?

Bebekken, en masum hallerinde, emanet olduğunu düşündükleri çocukları neden büyüdükçe kendilerine ait bir mal olarak görürler?

Üstelik yıllar sonra “Seni bir dövmüştüm” diye ballandıra ballandıra anlatılır bu hikâyeler.

***

Bazen öyle anne ve babalar görüyorum ki, gözlerinden öfke fışkırıyor çocuklarına karşı. Sanki dünyaya gelmeyi onlar istemiş, sanki çocukları olmasa kapı kapı dolaşmayacaklarmış gibi büyük bir şikâyetle bakıyorlar hayata.

Nedir çocuklarından bekledikleri, anlayamıyorum. Şiddet gösterdikleri çocukları hiç büyümeyecek gibi davranıyorlar.

Üstelik fiziki eziyet bitse psikolojik olanı bir ömür bitmiyor. Küsmeler, her an onun kontrolünde olmayı istemeler, çocuklar evlense dahi sürekli beklenti içinde olmalar... İnsan ektiğini biçseydi her vakit, böyle davranan anne ve babalar için hayat zor olabilirdi.

Neyse ki tüm bu itiş kakışa ve ruhumuzdaki izlere rağmen Allah insanı öyle kudretle yaratmış ki, yok edemiyorlar pek çok şeyi. Tamam, zor oluyor ama insan yine duaya sığınarak atlatıyor yoluna çıkan engelleri.

Metin Karabaşoğlu, Oyuncak Tamirhanesi kitabında, “Anne-babalarımızın bize nasıl davrandığı, anne-babalarımızın imtihanıdır. Bizim imtihanımız ise, o davranışları nasıl içselleştirdiğimiz, nasıl yorumlayıp şekillendirdiğimizdir” der.

“Bana şiddet uygulandı. Ondan çocuğumu dövüyorum” diyenlere hatırlatmak istedim.

Ve aynı kitapta yine şöyle der:

“Asr-ı Saadet, ‘Cahiliye’ şartlarında doğup büyümüş ve birer kibir heykeline dönüşmüş babaların elinde yetişmiş nice insanın iç dünyalarına akmış bütün kiri Kur’an’ın aydınlığında nasıl yıkadıklarını ve nice ruhsal yaralarını Kur’an eczanesinden alınmış ilaçlarla nasıl da tedavi ettiklerini gösteriyor. Bugünün davranış ve kişilik bozukluklarını çocukluk yaşantılarındaki arızalara indirgeyen modern psikiyatrinin deterministik bakış açısından bakılacak olsa, Cahiliye şartlarında gördüğümüz nice insanın birer ‘sahabi’ye dönüşebileceğine asla ihtimal vermezdik... Mesela kabalık ve zulüm timsali Hattab’ın oğlu Ömer’in adalet ve merhamet timsali Ömer-i Faruk’a dönüşmesi nasıl beklenebilir?”

Çok güzel değil mi? Çok umut verici... Tüm savunma mekanizmalarını ortadan kaldırıcı aynı zamanda. Düşünmek, adım atmak ve imanla yıkanmak, şiddetin devam etmemesinin sırrı...

Yoksa aynı kalmaya devam edenler ve düşünmeyenler için İsra Suresi 23. ayet sonsuza kadar uyarısını yapmaya devam edecektir.

tugbaakbeyinan@gmail.com


Bunlar da ilginizi Çekebilir

4 Yorum Yorum Yaz

Yorum Yaz